Bilmiyorum hiç duymuş muydunuz? Kaderin üstüne bir kader vardır her zaman. Hayat biz kendimi için planlar yaparken öyle yol ayrımları çıkarır ki karşımıza şaşıp kalırız. Bambaşka bir yaşam, bambaşka bir hayat, bambaşka insanlar hepsi birden üzerimize geliyormuş hissine kapılırız. O mükemmel tasarladığımız gelecek planları, bir kaç yıl sonra gitmeyi düşündüğümüz geziler hepsi birden tuzla buz olur. Tüm yaptığımız o planlar hayal kırıklıklarına dönüşür.
Uzun bir aradan sonra herkese yeniden merhaba. Üzülerek belirtmek isterim ki bu yazımda sizi tatmin edecek kadar uzun olmayacak. Daha çok merak ettiğim bir şeyi sormak için bu yazıyı yazıyorum.
Aşkı bahanelerle yaşayanlar değil, ‘onun’ için her şeyi yaparak yaşayanlar mutlu olur. İyi seyirler.
Merhaba arkadaşlar bugün size okuyup beğendiğim ve tavsiye edebileceğim kitapları yazacağım. Yeni kitaplar arayanlar ve kitap tavsiyesi isteyenler için yararlı olur umarım.Bu kitaplara yenilerini de eklemeyi düşünüyorum.Şuan aklımda kalanlar bunlar olduğu ve kitaplara erişimim olmadığı için şimdilik bunları tavsiye ediyorum.
Bugün sevgililer günü ve ben sevgilisiz kalmış bir bayan olarak bu malum günü kara gün ilan ediyorum. Bloguma siyah çelenk koyarak bütün sevgilileri protesto ediyorum. Tüm yalnızları buraya bekliyorum. Bu malum günde eğlenen ve yalnızları hiç mi hiç düşünmeyen bütün sevgilileri, reklam ajanslarını ve televizyon programlarını buradan kınıyorum. Bu kara günde bütün yalnızları birleşmeye ve bütünleşmeye çağırıyorum. 😀
Sizde benim gibi şuan yapılan yeni ve saçma sapan şarkılardan bıktınız mı? Yeni yetme şarkıların anlamsızlığından mı şikayet ediyorsunuz? O zaman buyurun size o aradığınız tadı barındıran eski şarkılar. Biraz iyi şarkı dinleyip kendimize gelelim öyle değil mi?
Çağımızın yeni gözde hastalığı bence yalan olmalı. Çünkü artık insanlar yalan söylemeye o kadar alıştılar ki artık günümüzde gerçek diye bir şey kalmadı.Bir ilişkiye başlarken , hep farklı bir insana aşık olmaz mı insanlar? Neden sürekli yakınıp duruyoruz değiştin diye? ‘Artık eskisi gibi değilsin.’ Daha önce böyle değildin.’Bu sözler size de tanıdık geldi mi? Kendi adıma konuşmak gerekirse bu ve bunun gibi cümleleri çokça kullandım, kullanıyorum. Peki bunun nedeni ne? Yani sevgiliniz neden değişti?
Size bir yazımda mükemmel erkek ve kadın var mıdır diye sormuştum.Pek çok farklı yorum geldi. Şimdi de kendi düşüncelerimi yazmak istiyorum. Ben mükemmel bir insan, bir hayat, bir ev, bir yurt kısaca mükemmel kelimesinin hakkını verecek hiçbir şeyin olduğuna inanmıyorum.İnsanları ele alacak olursak kime göre neye göre mükemmel insan? Yasalaşmış kriterler mi var? Hayır.
Sizce sabah uyanıp kar görünce ‘aaa kar’ diye bağırıp dans eden bir insan olabilir mi?
Bence olabilir. Hele de 21 yıllık hayatında hiç bu kadar kar yağdığını görmemiş biriyse. Evet evet o kar diye bağırıp yurdu ayağa kaldıran benim. Çünkü ben bir İzmirliyim ve ege de yaşayanlar bilir bizim oralara pek kar yağmaz. Karı biz dört senede bir sadece havada görürüz oda şanslıysak bir kaç saat sürer. Bu yüzden hep çok üzülmüşümdür.
İnsanlar neden korkar? Ben neden bu kadar korkuyorum? Birkaç yıldır kafamı kurcalayan bir soruydu bu. Neden her şeyden korkuyoruz? Aldatılmaktan, kandırılmaktan, yalnız kalmaktan, ölümden…
Şu hiçbir şeyi umursamayan, doya doya yaşayan, gamsız insanlara o kadar çok özeniyorum ki. Başarabilseydim onlar gibi olmak isterdim. Üzüldüğümde saatlerce düşünmemek, günlerce huzursuz olmamak ne kadar güzel bir şey olurdu. Fakat gelin görün ki dünyanın en takıntılı insanıyım. Bunun bana zarar verdiğini bile bile yapıyorum üstelik. Düşünüyorum düşünüyorum…Kafamdaki fikri evirip çeviriyorum.
Doğa bir matematikçi edasıyla, İrlanda kıyılarında kayaların simetrisinden oluşan bir mağara yarattı.
Doğanın simetrisi, bizim için çiçeklerde, böceklerde ve örneğin bir kaplanın yüzünde kanıtlanan bir varsayımdır. Oysa jeolojide bu simetriye nadiren rastlanır ve gerçekleşmesine de mucize gözüyle bakılır. Devlerin Geçidi (Giant’s Causeway) ise doğa, matematik dehasını şaşılacak bir güzellikte sergiler: Bir avuç dolusu altıgen kalem gibi destelenmiş on binlerce çok kenarlı sütun…
Dünya’nın en zeki yedi dolandırıcısının içinde üç Türk’ün olması beni hiç şaşırtmadı.Millet olarak çalışıp çabalamak yerine, kolay yoldan para kazanmaya daha bir yatkınız.Bu yönde oldukça gelişmiş bir zekaya sahibiz. Bu konuda master yapmış bir ilimiz bile var. Kayseri. (Kayserililer beni topa tutacak.) Umarım beğenirsiniz. İyi seyirler.
Kadın sokağa adım atar atmaz yeni hayatına başladığını ve artık mutlu olacağını düşündü. Önceden geçtiği sokaklardan geçti. Sevdiği yollardan yürüdü ama hiç biri onu tatmin etmiyordu. Bir boşluk vardı içinde kocaman doldurulamayan belki de hiç bir zaman kapanmayacak bir boşluk.
İstek üzerine uzay videosunun devamını yayınlıyorum.Bu videoda benim en ilginç bulduğum gezegen, üstünde elmasların bulunduğu gezegendi.Elmaslarla kaplı bir gezegen hayal edilesi bile değildi benim için ama gerçekte varmış. İnanılmaz. Neyse ki bizden olabildiğince uzak. Yoksa bu güzel gezegeni de aç gözlülüğümüzle yağmalayıp harap ederdik.İyi seyirler.
Dışarıdaki soğuğu ve mevsimi hesaba katmadığı için onu sıcak tutabilecek giysilerle çıkmamıştı.Kollarını kendine sarıp soğuktan korunmaya çalıştı.Hızlı ama dikkat çekmeyecek adımlarla, telaş yapmadan yürümeye başladı.Öncelikle hangi şehirde olduğunu öğrenmesi gerekiyordu.Neden hastanenin tabelasına bakmak aklına gelmemişti ki? Geri dönmeye cesaret edemediği için yoluna devam etti.Nasıl olsa başka birinden öğrenebilirdi.
Bu videoyu izledikten sonra aslında ne kadar küçük olduğumuzu ve dertlerimizin ne kadar önemsiz olduğunu fark ettim. Aslında o kadar küçüğüz ki bütün galakside bir toz zerresi bile değiliz. Ve o kadar muazzam bir sistemin içinde yaşıyoruz ki günlük koşuşturma esnasında bunun bir türlü farkına varamıyoruz. Farkındalığımızı arttırması dileğiyle bu videoyu paylaşmak istedim. Ben izlerken çok etkilendim. Sanırım bu uzaya olan merakımdan da kaynaklanıyor. Umarım sizde beğenirsiniz.
Merhaba sevgili okuyucular. ( Böyle de halka sesleniş konuşmasına başlar gibi oldu ama ) Bu yazımda blogumuzu nasıl geliştiririz, nasıl okuyucu kitlesi çekebiliriz, istatistiklerimizi nasıl yükseltiriz gibi konulara değinmek istiyorum. Bunu ukalalık olarak algılamayın sakın. Ben de daha blogunu yeni açan bir blog yazarıyım ve bu konuda çok yeniyim. Birkaç blogger arkadaşım bana ulaşıp tavsiye istediği için bu yazıyı yazıyorum. Çok yeterli olmayacak tabi ki ama elimden geldiğince sizi bilgilendirmeye çalışacağım. Bu bilgiler yapmış olduğum iki aylık gözlem ve pek çok internet sitesinden almış olduğum bilgiler doğrultusunda ortaya çıkmıştır.
Kireçtaşından kesilmiş jiletleri andıran bisküvi kalınlığındaki sivrilikler, dünyanın en büyük adalarından birindeki, eşi benzeri olmayan vahşi canlılar için sığınak olmuş.
180 m’den daha yüksek kireçtaşı uçurumun tepesinde, minyatür bir kayıp dünya tasvir edin. 30 metreye ulaşan yükseklikleriyle jilet gibi keskin taş kuleler diyarında, en sağlam çizmeler bile birkaç dakika içinde lime lime parçalanır, tek bir yanlış adım kol ve bacak derilerinin soyulmasına, damarların kesilmesine neden olabilir. Krokodillerin yer altı mağaralarının derinliklerinde yaşadığı, ağaçlardaki lemurların utangaç hayaletler gibi kocaman gözleriyle dikkatli dikkatli etrafı gözlediği, minicik arıların kovanlarındaki tek bir arının bile ezilmesi halinde oğullar halinde saldırıp, tehlikeli bir biçimde soktuğu bir dünya burası…
Birkaç saat sonra kapı açıldı ve içeri Derin’le birlikte kısa boylu tıknaz esmer bir adam girdi. Yüz ifadesi çok sert ve duruşu kabaydı.Tanımasına gerek yoktu.Görür görmez onda bir şeyler olduğunu hissetmişti ve bu ona yeterdi. Derin yanına yaklaşırken tıknaz adam kapının girişinde kaldı. Bakışlarını ona dikmiş hiç kaçırmadan bakıyordu.
Lise zamanlarında elime ilk kitabımı alıp okuduğum da bir şey fark ettim.İnsanların ( yazarların ) beni bu dünyadan koparıp tamamen farklı bir dünyaya götürmesini farklı kapılar açmasını ve farklı düşünmemi sağlamasını sevdiğimi.Daha sonra bunun ne kadar güzel ve ne kadar etkileyici bir yetenek olduğunu kabul edip ben de onlar gibi olmak istedim.İnsanlara ulaşabilmek onlar için hayal gücümden kocaman bir dünya yaratabilmek…
Sizi bilmem ama ben tam bir doğa insanıyım. Benim için yeşilin ve mavinin olmadığı bir dünya da yaşamak mümkün değildir.Tabi böyle düşünmemde bahçelerde ve yeşil bir ilde doğmamın büyük bir etkisi var.Bu yüzden hayallerimde de hep yeşil yerler ve yeşil dünyalar var. Okumaya devam et “AĞAÇ EV”
Bu yazıyı İstanbul-İzmir yolculuğumu yaparken telefondan yazıyorum. Sabahı bekleyemedim çünkü üç aydır karamsarlığımla sizi boğduğumu biliyorum. Ve üç aydan sonra ilk defa bu kadar mutlu ve huzurluyum. Beni en çok şaşırtansa bunun için hiç çaba harcamadım. Birden bire oluverdi. Kaç aydır şikayet ettiğim bütün kötülükler şanssızlıklar birden bire uçup gitti. Hemde vazgeçtim dediğim anda. Bundan ne sonuç çıkarmalıyım bilmiyorum ama içim içime sığmıyor.
Bu dünyada yaşamak istemiyorum çünkü artık dostluk arkadaşlık hatta akraba bile kalmamış.Güven kalmamış.Paylaşma yardımlaşma yok.İyi niyet temiz bir kalp yok.Bu dünyada yaşamak istemiyorum çünkü bu dünyada sadece kalbim kırılacak. Empati denen kelime sadece romanlarda geçiyor bu devirde.Kimse kimseyi dinlemiyor anlamıyor. Herkesin amacı birilerinin üstüne basarak ezerek yükselmek olmuş. Ben hiç böyle bir şey istemedim.Zirve yalnızların ve hep yalnız kalacakların işi.Gerçek dostunun olmadığı düşmanının çok olduğu bir mevki.
Küçükken her çocuk bir an önce büyümek ve büyük adam olmak isterdi. Ben hariç. Ben hiç büyümek istemedim. Ben hiç büyük kadın olmak istemezdim. Akıllı çocuktum vesselam. Taa o zaman anlamışım büyümenin iyi bir şey olmadığını. Bir sürü zorluğunun olduğunu. Nitekim haklı olduğumu da büyüyünce kanıtlamış oldum kendime. Büyümek hiç güzel bir şey değilmiş.
Saatlerce dil döktü ama Derin’i ikna edemedi. Pes etmek üzereydi.Sessiz kalarak kendince çareler arıyor bulamayınca da sinirlenip bağırmaya başlıyordu. Bu duygu değişimlerine kendisi de anlam veremiyor ama bir türlü hasta olma ihtimalini de kabul etmiyordu.Nasıl edebilirdi ki?Şizofreni basit bir rahatsızlık değildi.
Epey düşünüp histeri krizleri geçirdikten sonra önemli bir karara vardı kendince. ‘Buradan kaçmalıyım.’ Fırsatını bulduğu bir anda bunu yapacaktı.Hiç kimse onu bu kararından döndüremezdi. ( Kendisi hariç.) Şimdi onun için gerekli olan; ayrıntılı hazırlanmış bir plan ve Derin’i odadan uzak tutacak bir bahane.Tabi bunu yapmadan önce Derin’in anahtarı nerede sakladığını bulmalı ve anahtarı ele geçirmeliydi.
Hayatta pek çok zorluk vardır.Başa çıkılamayacakmış gibi görünen.Üstesinden gelemeyeceğimizi düşündüğümüz…Benim hayatımdaki en büyük zorluk da beklemekti.Gelmeyecek birini beklemek.Olmayacak şeylerin olacağını düşünüp heveslenmek beklemek.Mutluluğun bir gün kapımı çalacağını düşünüp beklemek.Şansın bir gün bana da güleceğini umut edip beklemek.
İnsanlar neden yazar? Pek çok kişiden duyduğum bir soru olduğu için bunu açıklama gereği hissettim. Bu devirde karşısındaki kişiyi beş dakika boyunca hiç konuşmasını kesmeden dinleyen kaç insan tanıyorsunuz? Benim size sayacağım kişiler iki elin parmaklarını geçmez. Herkes kendini dinletmenin haklı olmanın peşinde.Kimse kimseyi artık gerçekten dinlemiyor ama kendi söyledikleri dinlensin istiyor.Bu ne yaman çelişki.
Kitapları çok severim. Bana verdiği hayal gücünden dolayı kitaplara saygı duyarım.Yeni bir kitap aldığımda onun beni farklı bir dünyaya farklı bir bilince sürükleyeceğini bilirim. Kapağını açar yavaşça koklar o güzel işlenmiş ağaç kokusunu içime çekerim ve bu benim için en büyük huzurdur. Kitapları hızlı okumam.Sindire sindire yavaş yavaş hayalini kura kura okurum. Okumaya devam et “KİTAP TAMİRCİSİ”
Hiç bir kum saatinin nasıl yapıldığını merak ettiniz mi? Eğer etmediyseniz ben sizin içinde merak edip araştırdım ve bu güzel videoya ulaştım. Sadece bir kum saati için bunca emek verildiğini görünce bu işi yapanlara saygım bir kaç kat daha arttı. Dışarı çıkıp baktığımızda gördüğümüz basit kum saatlerinin bile büyük uğraşlar sonucu ortaya çıktığını biliyor muydunuz? Ne kadarda basit duruyorlar oysaki.
Herkes yayınlamış benim neyim eksik dedim ve bende yıllık raporumu yayınlıyorum.Gerçi blogu açalı daha bir yıl bile olmadı ama olsun.
Gösteri dünyasının gerçek yıldızları bizleriz. Bizim iplerimizi elinde tutanlar, geniş bir hareket ve ifade alanı yaratarak, seyircilerimizi masalımsı dünyamıza çekerler; ama bizler, güya dış sesimizin ciddiyetine pek uymayız, ilgi çekiciliğimiz, beklenmedik anlardaki isyanlarımızdır. Kukla olmak, kendini adamaktır, teslimiyettir, tahtalaşabilmek için ruhunu, kişiliğini yok pahasına satılığa çıkartmaktır; başka kişilerin, yaşam öykülerinin cümlelerine girebilmek için gösterilen mücadeledir ve tüm bunların farkında olmamaktır. Efendilerimizin canı sıkılıp, bizi bir kenara atana kadar , duygularımızdan, yüreğimizden, düşüncelerimizden bağlanmışızdır; bilmediğimiz ya da kabullenemediğimiz, ilişkilerin iki kişilik olduğu ve paylaşılmasının zorunlu olmasıdır, nedensiz sevilmek tekildir ve sorumluluğu karşındakine bırakmaktır.
İndigo 2013
Minik Davşan
Bu yazımızın teması yalnızlık. Öncelikle yalnızlığı tanımlamak istiyorum. Benim bahsedeceğim yalnızlık etrafında kimsenin olmaması değil. Romantik anlamda kimseye ilgi duymamak, ilgiye maruz kalmamak, boşlukta olmak yani.
View original post 222 kelime daha
“Yüzüme akan salyaların ve ter damlalarının ıslaklığını bile hissetmiyor tenim. Uyuştum. Bacaklarım titriyordu biraz önce onları da hissedemiyorum koptular mı acaba? Çok bağırıyor, kulaklarım tıkandı sanırım bağırmasından.
Ne zaman yorulur? Yorulur mu? İşi bittiğinde öldürecek mi beni? Öldürse iyi olur. Yaşarsam bu ülkede bir ceset kadar kıymetim olmaz. Sevgilim de istemez beni, zaten dokunmasın bana, istemem. Etlerim parça parça dökülüyor. Bacaklarımın arasındaki bu ıslaklık neyin işareti? Gözlerimi neden kapattı bu adam? Benden mi utanıyor?
Sanırım yoruldu artık. Bu beynimdeki karıncalanma hissi ne güzel bir şey böyle. Ağrım sızım kalmadı. Boğazımdaki parmakların arasında kalan nefesim tükenmek üzere. Elim kolum yok gibi zaten artık.
Ayak uçlarımdan bedenimin üst kısmına doğru çekilen şey şu bahsedilen saf ruhum mudur? Üzerimdeki kuduz köpeğin arkasındaki el, elimi tut artık. Bana hiç kimsenin dokunamayacağı bir yere götür beni olur mu? Adamın içinden mi geçtim ben biraz önce?
Ne yapıyor o benim bedenime hala? Ben şimdi bu…
View original post 929 kelime daha